Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil.

4.9.07

Akademik

Alanımızın en büyük konferanslarından birinden henüz döndüm ve sıcağı sıcağına bildiriyorum: bağlantısız olmak istiyorum. Bilimsel konferanslar birkaç amaca yönelik düzenleniyor. Doktoraya yeni başlayanlar ortamı tanıyorlar, iğrenç ve iyi sunum nasıl olur görüyorlar, bu vesileyle takım elbise sahibi oluyorlar ve de kokteyllerde bedava kanepe atıştırıyorlar. Doktoranın sonuna gelenler iş görüşmeleri yapıyorlar, tezlerinin bölümlerini makaleleştirip sunuyorlar ve kokteyllerde bedava kanepe atıştırıyorlar. Yeniyetme hocalar çılgın makale basma döneminde olduklarından sunumdan sunuma koşuyorlar. Ununu elemiş olanlarsa açış konuşması yapıp konferansın düzenlendiği kenti geziyorlar. Tüm bu olup bitenlerin ana merkezinde networking denilen profesyonel bağlantılar kurma çabası var. İşin teorisi şu şekilde: konunuzla ilgili çalışan bir hocaya yanaşıyorsunuz, üç cümlede konunuzu anlatıp ilgisini çekiyorsunuz ve de sonra emailleşip o kişinin yardımını alıyor, beraber ortak işlere imza atıyor ve mutlu mutlu yaşıyorsunuz. Pratikse şu şekilde: 1) yanınızda sizi tanıştıracak bi hocanız yoksa ciddiye alınmazsınız, 2) velev ki alındınız üç cümleden sonra muhabbet hiç bi yere gitmeyebilir, 3) bu olasılık sizin ingilizce geyik yapma yetinize bağlıdır, 4) bu bağlantı ortamları genelde kokteyllerde içkinin etkisiyle gelişir, içki içmiyorsanız muhabbet tıkanabilir, 5) yazılı olmayan kural erkek doktora öğrencilerinin erkek hocalarla daha kolay bağlantı kurduğudur. Yanlış anlaşılma korkusuyla bilimhatunu olarak her hocaya yanaşamazsınız, 6) Herşey düzgün gitse de haybeye yapılmış muhabbetin, boş bağlantının kekremsi tadı damağınızda kalır.

Bu her zamanki durumun dışında binlerce sosyal bilimcinin takım elbiseleriyle istila ettikleri otel lobisi, panelden panele koşturmak, bazen tanıdıkları görmek, seyrek de olsa güzel sunumlar görmek ve büyük şehrin havasını solumak güzeldi. Merkezde otel kalmadığından havaalanı yakınlarında konaklamak zorunda kaldık. Hyatt denen otel utanmamış kapalı suya 5 dolar, internete 16 dolar değer biçmiş; minibara düzenek kurarak yerinden oynatılan ürünün fiyatını direk hesabınıza geçirmenin yolunu bulmuştu. Neyse ki, business center denen köşeleri bedavaydı. İlk gün kayıt olduk ve yemeği North Highway denen bölgede şirin bi İtalyan lokantasında yedik (Nonno Pino). Kentin bu kadar dışında bile bu kadar hoş bi mahalle bulmak güzeldi. Evler, dükkan dolu sokaklar, gece dışarıda yürüyüş yapan insanlar bize Amerika'da olduğumuzu unutturdu. Ertesi gün metroyla kente gittik, tam 40dk sürdü. Panellerden sonra akşam anacaddede gezdik biraz, yemeği de cadde üzerinde nispeten ucuz olabilecek bi yerde yedik. Porsiyonlar büyüktü ama ortamdaki gürültü, masaların yakınlığı benim hiç hoşuma gitmedi. Son gün kente arabayla gittik, bendeniz beklediğim kadar kötü geçmeyen bir sunum geçirdim. Gece de evimize döndük. Bir akademik ortam daha başarıyla atlatıldı.



Powered by ScribeFire.

Hiç yorum yok:

Bir daha dünyaya gelsem MAC alırdım.

Hakkımda

Blog Arşivi