Bazı bazı rastladığımız gazete söyleşilerinde ''en çok hangi huyunuzu sevmezsiniz?'' sorusuna verilen klişe yanıttır bu: mükemmeliyetçilik. Ayy şekerim napiiim kusursuz olsun istiyorum herşey, böyle de kusursuz bir insanım demenin kesirme yoludur bence bu cevap. Oysa gerçekten başı bu takıntıyla dertte olanlar adını bile anmak istemezler. Çünkü feci bi zafiyeti gözler önüne serer onlara göre bu cevap... Her işi mükemmel kotarmaya çalışan insan en çok sevgiye aç, en çok kendinden şüpheli insandır. Ve de bu eksikliği meşguliyelerini kusursuz kılmaya çalışarak aşmak istemek, bunu dillendirmek ağır gelir -çi insana. Eee bu durumda ben neden bu -çilerdenim diye ortaya çıkıyorum? Hem başka açıklamam kalmadı, eh hem de bahsi geçen söyleşi insanları dolayısıyla -çi olmak kafamdaki canavar halinden biraz sıyrıldı.
Budur efendim. Aylarca bu diyara yazmayışımın nedeni ve de öncesinde ince ince eleyip sık sık dokuyarak yazmalarımın nedeni budur. Yani utanmasam blog yazılarının müsveddelerini yapacağım. Sinir oluyorum kendime, resmen bırakıp gidip bi havaalasım geliyoor.Ee bu durumu yüzünüze vuran kuaförde tanıştığınız bir sivil toplum örgütü girişkeni patt diye söyleyince daha da güzel oluyor. Aynı şey bana neden kambur durduğumu izah eden bi Çin Dili öğrencisiyle de yaşanmıştı yıllar önce. Yani böyle şakadanak sizin bildiğiniz ama pek de derinlere sakladığınız şeyleri döküveriyor insanlar. Kızamıyorsunuz da doğru çünkü, aferin onlara.
İyi de bunlarla yüzleşmenin faydası ne? Teşhis koymaktan gayri... Yani ben hala kambur yürüyorum. Hala yüzbin kere kuruyorum kafamda her bi gereksiz meseleyi. Hani son zamanlarda farklı yaşam stilleri benimseyen insanlar için aman empati yapsınlar, aman birbirlerini tanısınlar deniyor. Eee sonra... Sen oradasın, ben burada. Anlıyalım da birbirimizi, bu çözer mi farklılıklarımızı? Farklılıklarımız karşıt çıkarlarla önümüze serildiğinde çatışmamızı önler mi? Klasik Batı tavrı mesela. Aman müslümanları tanıyalım, anlayalım. Buyrun anlayın. Eee peki düşünür müsünüz şimdi İsrail'i kendi haline bırakmayı, yok hayır. Yani karamsarlıkla değil içtenlikle soruyorum eee sonra? diye. Bıraktım toplumları, ben kendimi anlasam, çözsem çözsem, eeee sonra?
Budur efendim. Aylarca bu diyara yazmayışımın nedeni ve de öncesinde ince ince eleyip sık sık dokuyarak yazmalarımın nedeni budur. Yani utanmasam blog yazılarının müsveddelerini yapacağım. Sinir oluyorum kendime, resmen bırakıp gidip bi havaalasım geliyoor.Ee bu durumu yüzünüze vuran kuaförde tanıştığınız bir sivil toplum örgütü girişkeni patt diye söyleyince daha da güzel oluyor. Aynı şey bana neden kambur durduğumu izah eden bi Çin Dili öğrencisiyle de yaşanmıştı yıllar önce. Yani böyle şakadanak sizin bildiğiniz ama pek de derinlere sakladığınız şeyleri döküveriyor insanlar. Kızamıyorsunuz da doğru çünkü, aferin onlara.
İyi de bunlarla yüzleşmenin faydası ne? Teşhis koymaktan gayri... Yani ben hala kambur yürüyorum. Hala yüzbin kere kuruyorum kafamda her bi gereksiz meseleyi. Hani son zamanlarda farklı yaşam stilleri benimseyen insanlar için aman empati yapsınlar, aman birbirlerini tanısınlar deniyor. Eee sonra... Sen oradasın, ben burada. Anlıyalım da birbirimizi, bu çözer mi farklılıklarımızı? Farklılıklarımız karşıt çıkarlarla önümüze serildiğinde çatışmamızı önler mi? Klasik Batı tavrı mesela. Aman müslümanları tanıyalım, anlayalım. Buyrun anlayın. Eee peki düşünür müsünüz şimdi İsrail'i kendi haline bırakmayı, yok hayır. Yani karamsarlıkla değil içtenlikle soruyorum eee sonra? diye. Bıraktım toplumları, ben kendimi anlasam, çözsem çözsem, eeee sonra?
Powered by ScribeFire.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder