Ne öcü bir söz ''feminist'', olumsuz anlamlarla yüklü kafamda. Öyle ki, cinsiyetle ilgili her konuşma girişimimizde lafa ''feminist değilim, ama ...'' ile başlamak adet olmuş bazılarımız için (yoklama: Tomurcuk, burda!). Bu, herhalde erkek egemen toplumun olduğu kadar vur deyince öldüren ilk dalga radikal feministlerin de etkisi. Hoş, herhalde onlar da radikal adımlar atılmadan değişiklik sağlanamaz diye düşünmüşlerdir (kör olasıca gri alan gören aydın gözlerim!).
Bu cinsiyet ayrımcılığı muhabbetleri gençlik yıllarında kızlı erkekli gruplarda geyik vesilesi ve kim daha uzağa fikir atacak yarışması şeklinde olup, yaş kemale erdikçe (kemal=30) yaşanan birebir deneyimlerle sabitlenip içi bir güzel doluyor kanaatimce. İngilizce konuşan milletlerin ''politically correct'', bizimse gocundurmaktan kaçınmacı (gocunkaç) olarak çevirebileceğimiz kariyerlerden birinde yani akademide bulunmama rağmen tekrar tekrar görüyorum ki, cinsiyetiniz kurduğunuz bağlantılarda ve sizden beklentilerde çok önemli hale geliyor. Yani hayatın en avantajlı otobanlarından ilerlerken bile kadın olmanız tekerinize çomak oluyor. Bir de otobana hiç çıkamayanlar var. Bakınız Ayşe Özek Karasu'nun 24 Mart tarihli makalesi. Observer'dan Will Hutton'ın araştırmasından yola çıkan yazı Hindistan, Çin, Pakistan gibi ülkelerdeki seçici kürtajlarla 60 milyon (sayıyla 60.000.000) kız çocuğunun asla dünyaya gelemediğine değiniyor. Gelecek yıllarda bu durumun kadın uğruna savaşlara yol açacağı öne sürülmüş; bunun yanı sıra artan şiddet olayları ve terör gruplarına katılım da eş bulamayan, aile kuramayan genç erkeklerin sayısının artmasına bağlanmış. Bir de tarihten örnekler verilmiş. Tabii bu mantık bolca eleştirilmiş Asyalılar tarafından.
Benim takıldığım mesele bu kürtajların olası sonucu veya cinsiyet seçici olmayanlardan nasıl ayrılacağı değil. Tüm bu ülkelerdeki dinlerin ve ruhani felsefelerin (pek de renkli bi mozaik maşallah) hepsi prensipte insan hayatına pek bir önem vermekle beraber, hiçbirinin uygulayıcıları iş erkek bebek kayırmaya gelince ses çıkarmıyor. Eee iyi de canım onlar gerçek Budist, Hindu, Müslüman mı? Evet öyleler, öyle tanımlıyorlar kendilerini. Üstelik birbirlerine üstünlüklerini ilan ediyorlar tüm farklı inanışa sahip olanlar gibi. İlginç bi şekilde ama, kız çocuklarını yoketmekte birleşiyorlar hepsi, sessizlikte birleşiyorlar. Biz de katılıyoruz onlara. Susarak elinize sağlık diyoruz.
Kürtaj benim hep kafamı karıştıran bir mesele. En son kararım duvardan düşmeyenin ağzını açıp kimseye bir laf etme hakkı olmadığı. Sadece kimse bu kararı vermek ağırlığıyla karşılaşmaz inşallah diyebiliyorum. Yasaklanmasını asla istemem, çünkü tarihte hep bir yolu bulunmuştur bunun ve çoğu zaman da canlar kaybedilerek. Sorun da kişisel karar olarak kürtaj değil, toplumsal güdümlü er baskılı kürtaj. Ve insanlığın vicdanına seslenen, pek manevi Doğu'da dinlerin bu duruma ses çıkarmaması. Bu bile dinlerin nasıl da erkeklerin elinde olduğunu gösteriyor, bir de o erkekleri doğuran o düzenin sürmesini sağlayan kadınların (oyoyoy nasıl da sol vurdum).
İş o kadar basit değil işte. Feminist olmak da erkek düşmanlığı değil, din mensubu olmak da vicdanlı olmak değil. Yaftası kolay işin.
Bu cinsiyet ayrımcılığı muhabbetleri gençlik yıllarında kızlı erkekli gruplarda geyik vesilesi ve kim daha uzağa fikir atacak yarışması şeklinde olup, yaş kemale erdikçe (kemal=30) yaşanan birebir deneyimlerle sabitlenip içi bir güzel doluyor kanaatimce. İngilizce konuşan milletlerin ''politically correct'', bizimse gocundurmaktan kaçınmacı (gocunkaç) olarak çevirebileceğimiz kariyerlerden birinde yani akademide bulunmama rağmen tekrar tekrar görüyorum ki, cinsiyetiniz kurduğunuz bağlantılarda ve sizden beklentilerde çok önemli hale geliyor. Yani hayatın en avantajlı otobanlarından ilerlerken bile kadın olmanız tekerinize çomak oluyor. Bir de otobana hiç çıkamayanlar var. Bakınız Ayşe Özek Karasu'nun 24 Mart tarihli makalesi. Observer'dan Will Hutton'ın araştırmasından yola çıkan yazı Hindistan, Çin, Pakistan gibi ülkelerdeki seçici kürtajlarla 60 milyon (sayıyla 60.000.000) kız çocuğunun asla dünyaya gelemediğine değiniyor. Gelecek yıllarda bu durumun kadın uğruna savaşlara yol açacağı öne sürülmüş; bunun yanı sıra artan şiddet olayları ve terör gruplarına katılım da eş bulamayan, aile kuramayan genç erkeklerin sayısının artmasına bağlanmış. Bir de tarihten örnekler verilmiş. Tabii bu mantık bolca eleştirilmiş Asyalılar tarafından.
Benim takıldığım mesele bu kürtajların olası sonucu veya cinsiyet seçici olmayanlardan nasıl ayrılacağı değil. Tüm bu ülkelerdeki dinlerin ve ruhani felsefelerin (pek de renkli bi mozaik maşallah) hepsi prensipte insan hayatına pek bir önem vermekle beraber, hiçbirinin uygulayıcıları iş erkek bebek kayırmaya gelince ses çıkarmıyor. Eee iyi de canım onlar gerçek Budist, Hindu, Müslüman mı? Evet öyleler, öyle tanımlıyorlar kendilerini. Üstelik birbirlerine üstünlüklerini ilan ediyorlar tüm farklı inanışa sahip olanlar gibi. İlginç bi şekilde ama, kız çocuklarını yoketmekte birleşiyorlar hepsi, sessizlikte birleşiyorlar. Biz de katılıyoruz onlara. Susarak elinize sağlık diyoruz.
Kürtaj benim hep kafamı karıştıran bir mesele. En son kararım duvardan düşmeyenin ağzını açıp kimseye bir laf etme hakkı olmadığı. Sadece kimse bu kararı vermek ağırlığıyla karşılaşmaz inşallah diyebiliyorum. Yasaklanmasını asla istemem, çünkü tarihte hep bir yolu bulunmuştur bunun ve çoğu zaman da canlar kaybedilerek. Sorun da kişisel karar olarak kürtaj değil, toplumsal güdümlü er baskılı kürtaj. Ve insanlığın vicdanına seslenen, pek manevi Doğu'da dinlerin bu duruma ses çıkarmaması. Bu bile dinlerin nasıl da erkeklerin elinde olduğunu gösteriyor, bir de o erkekleri doğuran o düzenin sürmesini sağlayan kadınların (oyoyoy nasıl da sol vurdum).
İş o kadar basit değil işte. Feminist olmak da erkek düşmanlığı değil, din mensubu olmak da vicdanlı olmak değil. Yaftası kolay işin.
Powered by ScribeFire.
1 yorum:
Tarzin cok hosuma gitti tomurcuk (sanki yillardir tanimiyormusum gibi!),ama email ve gunluk konusmalar arasinda arkadaslarimizdaki cevherleri goremiyoruz:)
Gri alani gorme konusunda hislerime tercuman olmussun.Kendini anlatabilmek icin illa ben su-bu degilim,ama demek sart oluyor basta.
Ben kadinlarin daha dogmadan ugradiklari haksizliklarda erkek-egemen,patriarch sistemin dinden daha cok etkisi olduguna inaniyorum.Statukoyu degistirmek oyle zor ki.
Hemen bir ornek vermek gerekirse,Islam kadina ayrimcilikla en cok suclanan din.Zaten en populer
'scapegoat',iyi ki Galileo'yu Muslumanlar falan yargilamamis,o zaman hepten yanmistik.
Neyse,mesela Islam'da olmayan bir pratik var bazi 'musluman' toplumlarda:kadin sunneti.Buyuk ihtimalle dinden bagimsiz geleneklerden besleniyor,ama din sebepmis gibi algilaniyor.
Aslinda mesela 'veda hutbesi' incelenmesi gereken bir metin kadin haklari acisindan.
Yorum Gönder