Günce tutma alışkanlığım hiç olmadı... (ilk üç noktam hadi bakalım hayırlısı, bereketi bol olsun) Olsun istedim onüç yaşımın tuhaflığında (devrik cümleler de gürledi). Genelde ''seviyesiz'' diyetler* misali iki-üç gün sürdü çabalarım. Sonra sonra tribal enfeksiyon sonucu tüüü kaka der oldum, utanmasam yaşamaktan yazmaya vakit kalmıyor gibi beylik ve üzerine böğrülesi cümleler bile kurardım. Ama tabii weblog sözcüğünden gelen blog, Türkçesiyle e-günce (elektronik günce, internet günlüğü, gülü) tam manasıyla bizim bildiğimiz günce değil, platonik aşklar yazılıp içine üzerine bin kilit vurulup yatak altlarına saklanmıyor. Tam tersi alınız bakınız ne de güzel düşündüm deyip herkese açtığımız bir (bi ısınayım bi deme hakkımı kullanacağım) defter bu. Bir yandan çok cesur bi kendiyle yüzleşme çabası, bi yandan -en azından benim durumumda- müthiş bir burnubüyüklük... Eskiden insanlar 40 yaşına kadar fikirlerini büyüklerinin yanında dile getiremezken, biz bulduğumuz her tanım, düşünce, duygu, kulakdolgusu, olay, lakırdı üzerinden yorum yapıyoruz, belli ki çoook önemsiyoruz kendimizi. İşin özü (bakınız adı geçen yorum kumkumalığı) internet gibi bu günce işi de sadece bir araç. Doğru kullanıldığında sinirinizi alabilir, yeni beyinlere ulaşmanızı sağlayabilir, sesinizi duyurabilir. Ama aynı zamanda kirlilik yaratabilir, tembelliği körükleyebilir, sizi vitrininize daha da önem verir hale getirebilir, vakit alır, beyin hücresi öldürür. Bakalım bendeki etkisi ne olacak :)
*Seviyesiz birliktelik gibi yaşam stili olmamış, gelip geçici, bedene saygısız diyetler.
*Seviyesiz birliktelik gibi yaşam stili olmamış, gelip geçici, bedene saygısız diyetler.
Powered by ScribeFire.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder