Yaklaşık iki yıldır yoga yapıyorum, yapmaya çalışıyorum, niyetim var yani (inside joke). Yoga ruhani olarak sizi sürekli kendinizi sorgulamaktan, kendinizi başkalarıyla yarıştırmaktan ve egodan arındıran bir egzersiz. Batılı spor anlayışındaki gibi ennnnn hızlı, ennnn esnek, eeennnnnn süpper olmaya çalışmıyorsunuz. O yüzden mesela bir hareketi yaparken veya egzersize başlamadan önce niyet ediyorsunuz (intention), amaç değil. Hatta amaca dönüşürse o niyet bırakın uçup gitsin diyorlar. Neden, o amaca ulaşmak uğruna kendi bedeninizin istek ve ihtiyaçlarını gözardı etme olasılığı. Yani hadi az daha bükeyim şu kası derken o kasa zarar veriyorsunuz aslında.
Yaptıkça öğrendiğim birşey de ''ben oldum'' noktasına gelinememesi yogada. Her gün yeni bir katılık, yeni bir sınır bulabiliyorsunuz vücudunuzda. Dün nefesinize uyup egonuzu atmışken bugün yanınızdaki kişinin bir adım öteye gitmesine takabiliyorsunuz. Yani hayat gibi hatta inanç gibi her gün herşey yeni baştan. Oldum dediğin anda da tepetaklak düşüyorsun. Güzel yanı bu döngünün fakına varınca kendi beklentilerini her an karşılıyamamak o kadar korkutucu olmuyor, kendini affetmeyi öğreniyorsun. Ya da niyetleniyorsun. :)
Ben yogayı tamamen egzersiz olarak yapanlardanım, felsefesine ve ruhaniliğine girmek bana uymuyor. Hatta yoga yapıp, vejeteryan olup, doğal sabunlar,deterjanlar, diş macunları falan kullanıp yoga dergileri okuyunca sanki biraz önce bahsettiğim oldumculuğa yaklaşıyor insan. Her hafta birkaç saatlik yoga sayesinde kendi bedenimi öğrendim, yani tam manasıyla hangi kas nereye bağlı, nereyi esnetirsek bel kısmımız rahatlar, fazla esneyip kası yormamak adına aynı anda neresi kasılmalıdır. Okudukça,denedikçe insan bedenine saygım arttı, nasıl da karmaşık bir yapı olduğunu gördüm. Bunun yanında hareketlerin tüm hızını, başlangıç ve bitişini belirleyen nefesi/mi farkettim. Evet, resmen farkına vardım nefes aldığımın. O kadar doğal ki bizim için nefes almak. Oysa yanlış alınan nefes, örneğin thoracic ya da sadece göğsün üst kısmına alınan, insanları sinirli yapabiliyor, hatta psikolojik sorunlara yol açtığı söyleniyor (denemek için sırtüstü yatın, bir elinizi karnınıza diğerini göğüs kafesinizin alt kısmına koyun, bu bölgeleri hareket ettirmeden nefes almaya çalışın. Sadece üst bölgeye sınırlı hacimle nefes alabileceksiniz, eğer karın nefesine alışık biriyseniz zaten üç-dört nefes sonra üzerinize tuhaf bir sıkıntı çökecek. Bu şekilde nefes almayı hemen kesin o halde. Sorumluluk kabul etmiyorum :). Diğer yandan nefes verişler alışlardan daha uzun tutularak çabucak sakinleşmek mümkün.
Bir de tabii çaba ve dinginlik arasındaki dengeyi bulmak. Bu yöndeki en zor yoga hareketi bana göre şavasana. Azıcık yoga bilenler gülüyor olabilirler, çünkü şavasana ya da ceset pozu adı üstünde matın üzerinde sırtüstü yatmaktan ibaret. Genelde egzersizin son noktası olan bu pozisyonda bacaklar omuz genişliği kadar açılıyor, kollar serbestçe iki yanda, avuçiçleri yukarı bakıyor, kürek kemikleri düz bi biçimde matın üzerinde, boyun rahatça geriye bırakılmış. İlk bakışta ne var bunda her gece şavasanada uyuyoruz der insan. Ama işte zorluk da burada. Uyumak yok, gözler kapalı, nefese odaklanmış bir şekilde yatıyorsunuz. Hemen aklınıza binbir düşünce doluyor. Aklınızı onlardan çekip alıyor gene nefesinize getiriyorsunuz. Yavaş yavaş bedeninizde tuttuğunuz, kastığınız bölgeleri gevşetiyorsunuz. Öyle ki, elleriniz ve ayaklarınız uyuşur gibi oluyor. En zoru hergünü sıkı sıkı omuzlayan omuzlarımızı gevşetmek; bükülen boynumuzu, neler neler gören göz çukurlarımızı, kasılmaktan damağımıza yapışan dilimizi rahatlatmak. Bir yandan da işleri, çamaşırları, anneleri, arabayı, çocuğun okul taksidini düşünmemek. En güzel şavasana beynin bomboş ve sessiz olduğu; çabayla, farkındalıkla gevşemenin, sükûnetin dengelendiği an.
Yaptıkça öğrendiğim birşey de ''ben oldum'' noktasına gelinememesi yogada. Her gün yeni bir katılık, yeni bir sınır bulabiliyorsunuz vücudunuzda. Dün nefesinize uyup egonuzu atmışken bugün yanınızdaki kişinin bir adım öteye gitmesine takabiliyorsunuz. Yani hayat gibi hatta inanç gibi her gün herşey yeni baştan. Oldum dediğin anda da tepetaklak düşüyorsun. Güzel yanı bu döngünün fakına varınca kendi beklentilerini her an karşılıyamamak o kadar korkutucu olmuyor, kendini affetmeyi öğreniyorsun. Ya da niyetleniyorsun. :)
Ben yogayı tamamen egzersiz olarak yapanlardanım, felsefesine ve ruhaniliğine girmek bana uymuyor. Hatta yoga yapıp, vejeteryan olup, doğal sabunlar,deterjanlar, diş macunları falan kullanıp yoga dergileri okuyunca sanki biraz önce bahsettiğim oldumculuğa yaklaşıyor insan. Her hafta birkaç saatlik yoga sayesinde kendi bedenimi öğrendim, yani tam manasıyla hangi kas nereye bağlı, nereyi esnetirsek bel kısmımız rahatlar, fazla esneyip kası yormamak adına aynı anda neresi kasılmalıdır. Okudukça,denedikçe insan bedenine saygım arttı, nasıl da karmaşık bir yapı olduğunu gördüm. Bunun yanında hareketlerin tüm hızını, başlangıç ve bitişini belirleyen nefesi/mi farkettim. Evet, resmen farkına vardım nefes aldığımın. O kadar doğal ki bizim için nefes almak. Oysa yanlış alınan nefes, örneğin thoracic ya da sadece göğsün üst kısmına alınan, insanları sinirli yapabiliyor, hatta psikolojik sorunlara yol açtığı söyleniyor (denemek için sırtüstü yatın, bir elinizi karnınıza diğerini göğüs kafesinizin alt kısmına koyun, bu bölgeleri hareket ettirmeden nefes almaya çalışın. Sadece üst bölgeye sınırlı hacimle nefes alabileceksiniz, eğer karın nefesine alışık biriyseniz zaten üç-dört nefes sonra üzerinize tuhaf bir sıkıntı çökecek. Bu şekilde nefes almayı hemen kesin o halde. Sorumluluk kabul etmiyorum :). Diğer yandan nefes verişler alışlardan daha uzun tutularak çabucak sakinleşmek mümkün.
Bir de tabii çaba ve dinginlik arasındaki dengeyi bulmak. Bu yöndeki en zor yoga hareketi bana göre şavasana. Azıcık yoga bilenler gülüyor olabilirler, çünkü şavasana ya da ceset pozu adı üstünde matın üzerinde sırtüstü yatmaktan ibaret. Genelde egzersizin son noktası olan bu pozisyonda bacaklar omuz genişliği kadar açılıyor, kollar serbestçe iki yanda, avuçiçleri yukarı bakıyor, kürek kemikleri düz bi biçimde matın üzerinde, boyun rahatça geriye bırakılmış. İlk bakışta ne var bunda her gece şavasanada uyuyoruz der insan. Ama işte zorluk da burada. Uyumak yok, gözler kapalı, nefese odaklanmış bir şekilde yatıyorsunuz. Hemen aklınıza binbir düşünce doluyor. Aklınızı onlardan çekip alıyor gene nefesinize getiriyorsunuz. Yavaş yavaş bedeninizde tuttuğunuz, kastığınız bölgeleri gevşetiyorsunuz. Öyle ki, elleriniz ve ayaklarınız uyuşur gibi oluyor. En zoru hergünü sıkı sıkı omuzlayan omuzlarımızı gevşetmek; bükülen boynumuzu, neler neler gören göz çukurlarımızı, kasılmaktan damağımıza yapışan dilimizi rahatlatmak. Bir yandan da işleri, çamaşırları, anneleri, arabayı, çocuğun okul taksidini düşünmemek. En güzel şavasana beynin bomboş ve sessiz olduğu; çabayla, farkındalıkla gevşemenin, sükûnetin dengelendiği an.
Powered by ScribeFire.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder